Okuma Sayısı: 2717
Kategori: KİŞİSEL GELİŞİM
Yorum Sayısı: 0
ANLAYABİLMEK BİR SANATTIR
"Ne kadar bilirsen bil, anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır." Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ne güzelde özetlemiş 'anlatmak' ve 'anlamanın' arasındaki etkileşimdeki en önemli unsuru.
Empati ile ilgili en önemli konu empatinin kendisinden ziyade karşımızdaki insanların bizim davranışlarımız ile ilgili algısıdır. Çoğu insan empatik olduğu düşünür fakat karşısındaki insanın bu konudaki düşüncesine pek dikkat etmez. Empatik olmaya çalışırken farkında olmadan bir ironin içine düşebilir. Bireyin empatik olmasından ziyade karşısındaki insanın kendisinin ne kadar anlaşıldığına dair düşünceleri daha önemlidir. Eğer karşımızdaki birey anlaşılmadığını düşünüyorsa bizim kendimizi empatik olarak nitelendirmemiz pek bir anlam ifade etmez. Bu sebeple iletişimin her alanının etkileşimsel olduğunu unutmamak ve empatik olmaya çalışırken tam aksi yönde diğerkâmlılıktan uzaklaşmamaya dikkat etmek gerekir.
Hayatımızda karşılaştığımız her olay, tanıdığımız her insan aslında bize kendimiz hakkında çok şey anlatır. Anlatırda duymak bazen hoşumuza gitmez bazen ise göz ardı ederiz. Yeniden okuduğumuz bir kitaptan aldığımız lezzetin bizde bıraktığı etkilerin farklılaştığını görünce hayretle izleriz. Ya da ikinci, üçüncü defa izlediğimiz filmlerin gözümüzden kaçan ayrıntılarını fark edince şaşırırız. Karşımızdaki sanatsal yapıtın güzelliğinin yanı sıra bu farklılaşma üzerinde düşünmeyi genelde ihmal ederiz. Sanatın bize bizi anlatmasına kulak vermek belki de çok daha keyifli olacaktır. Kendimizi tanıma adına atacağımız küçük bir adım gibi gözükse de bu açıdan bakınca olayların biranda nasıl farklılaştığını bizim üzerimizde bıraktıkları etkiler ve bizde ortaya çıkarttıkları davranış kalıplarını izlemek ve bunlara kulak kesilmek farklı duygular uyandıracaktır. Yıllar önce başınızdan geçen bir olayda davranış kalıplarımıza, biten bir ilişkideki tutumlarımıza ya da sevdiğiniz bir arkadaşınızla yaşadığımız tartışmaya dönüp bakınca keşkeler veya daha farklı davransam nasıl olurdu diye düşünceler aklımıza gelebilir.
Duyduklarımız bize söylenenlerden, gördüklerimiz baktıklarımızdan çok daha fazlasını barındırır. Birisine hayır derken aslında bize sorulmamış olsa da birçok ‘evet’ imiz vardır. Evet senden vazgeçiyorum, evet sana güvenmiyorum, evet seni sevmiyorum.. Bu olasılıkları arttırabiliriz ama ilk bakışta bu bizimde pek hoşumuza gitmez ya da söylediklerimizin arka planını yani filmin set arkasını izlemek filmi izlemek kadar keyif vermez. Düşünmekle vakit kaybetmek istemeyiz belki de. İşte tamda bu yüzden karşımızdakini kırarız, incitiriz. Ama bir daha görmedikten sonra ne anlamı var ki kırmanın yada kırmamanın. Empati denilen şey o kadarda lazım değil mi acaba! Bu noktada işler biraz karışıyor, sebebi aslında yine insanın kendi özgün ve mükemmel yapısı. Hayata sunduğumuz herşeyin bize bir tezahürü vardır. Bizi etkiler ve değiştirir.
Empati öğrenebilecek birşey ama 'empati yapmak' kalıbı pekte kulağa hoş gelmez. Empatik olmak desek daha uygun olur. Çünkü bu ‘Hâl’ i yaşamayı öğrendikten sonra anlık olaylara değil tüm yaşamımıza genellersek bir anlamı olur ve bir kazanım elde etmiş oluruz. Empatinin bize kazandıracağı neler vardır diye biraz düşünsek.. İnsanların sizin için hoş sıfatlar kullanmalarını sağlayabilir, olayları sorunları 'sıhhatli' biçimde sonuca ulaştırmanıza yardımcı olabilir.. belki evet bunlar ve benzeri birkaçı ama ya dahasıda varsa..
Bu yazımızda empatik nasıl olunurdan ziyade empatinin kişisel gelişime etkisine değinmeye çalışalım, bir nevi empatinin arka bahçesi diyebiliriz. Empatik olmaya çalışan insan hayatının en güzel yolculuğuna çıkmıştır artık. Asıl iyiliği kendisine yapar bu yolculukta ve genellikle farkında olmaz. Nelerden öfkelendiğini daha iyi anlar. Eşine arkadaşına kızarken durup düşünmeye başlayınca, karşısındakinin hislerini anlamaya çalışırken sözde varlığından haberdar olduğu hisleriyle yeniden tanışır adeta. Karşısındakini kırmadan da birşeylerin çözüme kavuşturabilmek insani bir değerdir. Sevdikleri şeylere daha bir hassas davranmayı öğrenir. Sevginin güzelliklerin paylaşılmaya ihtiyacı olduğunu kavrar. Paylaşmanın sevginin adeta hayat kaynağı olduğunu, güzelliklerin anlamını arttıran bir sanat olduğunu fark etmeye başlar. Karlı bir havada Sokakta kalmış bir canlıya üzülürken ve ona yardım etmeye çalışırken farkında olmadan kendi sahip olduklarının, elde edemeyipte uğruna savaş verdiklerinden daha kıymetli olduğunu anlar. Çünkü bizi üzen şeyler genelde sahip olamadıklarımıza duyduğumuz özlem ve arzulardır. Huzur, mutlulukla eş anlamlı olmayıp sahip olduğumuz imkanlar, şartlar ve yaşantıların kıymetini bilerek ömür dediğimiz inşamızı bu temel üzerine kurmaktan geçer. Her şartta kazanmamız yada mutlu olmamız mümkün değildir ama her koşulda her durumda huzurlu olmanın yollarını bulursak hayatımız daha da güzelleşir. Özetle arka bahçede açmayı bekleyen tomurcuklar mevcut ve onların kokusu görüntüsü çok güzel ama kelimeler kifayetsiz kalıyor, ya da bir başka deyişle somutlaştırarak ifade edecek olursak, savaştan kaçan bir çocuğun saçlarını okşadığınızda size, bakışlarının yaşattığı duyguları kalem yazamıyor. Empati birçok duygunun tetikleyicisidir adeta bunlardan bazıları sevgi, şefkat, merhamet, sükûnet, huzur, ...
Gazetelerde çıkan haberlere baktığımızda maalesef toplumun birçoğunun bu duygularla tanışmadığının farkına varırız. Peki tek başına ne yapılabilir sorusunu 30-40 yıl önce soranlar küçük bir adım atsalardı daha az karşılaşırdık cinayetlerle, tecavüz vakaları ile, boşanma mahkemesi önündeki yoğunluklarla ya da önüne geçilemeyen şiddet vakaları ile. Bu gün hemen kendimiz için birşeyler yapabiliriz ama toplumsal değişim zaman alacaktır maalesef.
Mehmet Fatih Şiraz
Yorum Yaz